36.Yaseen
- Ya Sin
- Andolsun, beyanında hikmet, hükmünde metanet olan Kur'an'a
- Şüphe yok ki sen, gönderilenlerdensin
- Doğru bir yoldasın
- Üstün ve rahim tarafından indirilmiştir
- Korkutman için, ataları korkutulmamış topluluğu; onlardır gafil olanlar
- Andolsun ki onların çoğu hakkında şu söz gerçekleşmiştir: Onlardır inanmayanlar
- Şüphe yok ki biz, boyunlarına laleler vurduk, elleri, adeta çenelerine kenetlendi lalelerle, bu yüzden onlar, başlarını dimdik tutarlar
- Ve önlerine bir set çektik, arkalarına bir set ve gözlerini bağladık da bu yüzden onlar, görmezler
- Ve birdir onlara korkutsan da, korkutmasan da; onlar, inanmazlar
- Sen, ancak Kur'an'a uyan ve rahmandan, halk görmese de korkan kişiyi korkutabilirsin; müjdele onu yarlıganmayla ve güzelim bir mükafatla
- Şüphe yok ki biz, ölüyü diriltiriz ve yazarız önceden, dünyada yaptıklarını ve sonradan bıraktıkları izleri ve her şeyi apaçık bir kitapta sayıp yazdık, takdir ettik
- Örnek getir onlara o şehir halkını; hani oraya peygamberler gelmişti
- Hani onlara iki kişi göndermiştik de onları yalanlamışlardı, derken bir üçüncü kişiyle kuvvetlendirmiştik onları da şüphe yok ki demişlerdi, biz, size gönderilmiş peygamberleriz
- Onlar, siz demişlerdi, ancak bizim gibi insansınız ve rahman da hiçbir şey indirmemiştir, siz, ancak yalan söylemektesiniz
- Rabbimiz bilir ki demişlerdi, şüphe yok, biz size gönderildik elbet
- Ve bize düşen vazife, ancak apaçık tebliğden ibaret
- Demişlerdi ki: Gerçekten de sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğramadayız, andolsun ki bu işten vazgeçmezseniz elbette taşlarız sizi ve elbette bizden, elemli bir azaba uğrarsınız
- Onlar da, uğursuzluğunuz demişlerdi, kendinizden; öğüt verilirse de mi yapacaksınız bunu? Hayır, siz, haddi aşmış bir topluluksunuz
- Ve şehrin ta öte ucundan birisi, koşarak gelmişti de ey kavmim demişti, uyun peygamberlere
- Uyun sizden hiçbir ücret istemeyenlere ve onlardır doğru yolu bulanlar
- Ve ne olmuş bana da beni yaratana kulluk etmeyecekmişim ve siz de, sonunda dönüp onun tapısına gideceksiniz
- Onu bırakıp da başka mabutlar mı kabul edeyim? Rahman, bana bir zarar vermeyi isterse onların şefaatleri, bana hiçbir fayda veremeyeceği gibi onlar, beni kurtaramazlar da
- O vakit şüphe yok ki apaçık bir sapıklık içinde kalırım elbet
- Şüphe yok ki ben, Rabbinize inandım, duyun sözümü
- Denildi ki: Gir cennete. Ne olurdu dedi, kavmim de bilseydi
- Ne yüzden Rabbimin beni yarlıgadığını ve yüce derecelere ermişler arasına kattığını
- Ve ondan sonra kavmine, gökten asker indirmedik ve helak ettiklerimize bu çeşit asker de indirmemiştik zaten
- Azabımız, ancak bir bağrıştan ibaretti, o anda hepsi de sönüp gitti
- Yazıklar olsun kullara, onlara hiçbir peygamber gelmedi ki onunla alay etmesinler
- Görmediler mi onlardan önce nice ümmetleri helak ettik ki gerçekten de bir daha dünyaya dönmedi onlar
- Ve şüphesiz hepsi de tapımıza getirilmiştir onların
- Ve bir delildir onlara, ölü yeryüzünü dirilttik ve oradan taneler çıkardık da onları yerler
- Ve orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler halkettik ve orada kaynaklar çıkarıp akıttık
- Yesinler diye kendi elleriyle meydana getirmedikleri o meyveleri, hala mı şükretmezler
- Şanı yücedir, münezzehtir yerden bitirdiği şeyleri ve kendilerinden meydana gelen çocukları ve daha da bilmedikleri şeyleri çifterçifter halk edenin
- Ve bir delildir onlara gece; gündüzü ve güneşin ziyasını çekip sıyırırız ondan da o anda karanlığa dalarlar
- Ve güneş de karar edeceği yere kadar akıp gider bu, üstün, hüküm ve hikmet sahibi mabudun takdiridir
- Ve ay için de muayyen zamanlarda konaklar takdir ettik, her devrin sonunda, eski, kuru ve eğri hurma salkımının çöpüne döner
- Ne güneş, aya yetişebilir ve ne gece, gündüzü geçebilir; hepsi de bir gökte yüzüp durur
- Ve onlara bir delil de, soylarını, dopdolu gemide taşımamızdır
- Ve daha da buna benzer nice binecekleri şeyler yarattık onlara
- Dilersek sulara boğarız onları da ne bir imdatlarına yeten olur, ne de kurtarılır onlar
- Ancak bizden bir rahmet olur ve bir zamanadek yaşayıp geçinmeleri takdir edilmiş bulunursa o başka
- Ve onlara, önünüzde bulunanla ardınızda olan azaptan çekinin de rahmete erin dendi mi
- Ve onlara, Rablerinin delillerinden bir delil geldi mi ancak yüz çevirirler ondan
- Ve onlara, Allah'ın, sizi rızıklandırdığı şeylerin bir kısmını hayır yoluna harcayın dendi mi kafir olanlar, inananlara derler ki: Dileseydi Allah doyururdu onu, biz mi doyuralım? Siz, ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz
- Ve derler ki: Bu vait, ne vakit yerine gelecek doğru söylüyorsanız
- Bir tek bağrıştan başka bir şey beklemiyor onlar, ansızın helak ediverir onları birbirleriyle düşmanlık edip dururlarken
- Derken bir vasiyette bile bulunmaya imkan bulamazlar ve ailelerine bile dönemezler
- Ve Sur üfürülmüştür de o anda kabirlerinden çıkıp Rablerinin tapısına koşuyorlar
- Ve demişlerdir ki: Yazıklar olsun bize, kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden; bu, rahmanın bize vaadettiği şey ve peygamberler gerçek söylemişler
- Bu, ancak bir bağrıştan ibaret, derken onların hepsi, tapımızda hazır bulunmadalar
- Gerçekten de bugün, hiç kimseye, hiçbir suretle zulmedilmez ve size de, ancak yaptığınız şeylerin karşılığı verilir
- Şüphe yok ki cennet ehli bugün, nimetler içinde sevinç ve ferah içindedir
- Onlar da, eşleri de, gölgeliklerde, tahtlara oturup dayanmışlardır
- Onlarındır orada yemişler ve onlarındır diledikleri her şey
- Onlara, rahim Rabden söylenen söz de esenlik size sözüdür
- Ayrılın bugün ey suçlular
- Ey Âdem oğulları, sakın Şeytan'a kulluk etmeyin, şüphe yok ki o, apaçık bir düşmandır size diye emredip söz almadı mı sizden
- Ve bana kulluk edin ancak, budur doğru yol
- Ve andolsun ki sizden birçok halk yığınını doğru yoldan saptırdı o, aklınız mı yoktu da akıl edemediniz
- Budur o cehennem ki size vaadedilmişti
- Girin mutlaka oraya kafir olduğunuza karşılık
- O gün, ağızlarını mühürleriz ve ne kazandılarsa elleri, söyler bize ve tanıklık eder ayakları
- Ve dileseydik onları kör ederdik de doğru yolu ararlar, bulamazlardı, nasıl görebilirlerdi ki
- Ve dileseydik onları çarpıp, durdukları yerde bir başka şekle sokardık da kalakalırlardı, ne ileriye gitmeye güçleri yeterdi, ne geriye dönmeye
- Ve kimin ömrünü uzatırsak yaratılışta adeta geriye döndürürüz onu, çocuklaşır; hala mı akıl etmezler
- Ve biz, ona şiir belletmedik ve bu, ona yakışmaz da; bu, ancak bir öğüttür ve her şeyi açıklayan Kur'an
- Diri olanı korkutması ve kafirler hakkındaki sözün gerçeğe çıkması için
- Görmediler mi ki kudretimizle yapıp meydana getirdiklerimizden davarlar halkettik onlara ve onlar da bu davarlara sahib oldular
- Ve bu davarları onlara münkad ettik de binecekleri hayvanlar da onlardan ve onların bazısını da yerler
- Ve daha da nice menfaatleri var onlarda ve içecekleri de onlardan meydana gelmede; hala mı şükretmezler
- Ve bir yardıma ermek için Allah'ı bırakırlar da başka mabutlar kabul ederler
- Onların, güçleri yetmez yardım etmeye onlara ve asıl onlardır o uydurma mabutların hizmetine hazırlanmış askerler
- Mahzun etmesin seni onların sözleri; şüphe yok ki biz, gizlediklerini de biliriz, açığa vurduklarını da
- İnsan, kendisini, hiç şüphesiz bir katre sudan yarattığımızı görmedi mi de şimdi o, apaçık bir düşman olmaya kalkışmada
- Ve bize bir örnek getirmede ve yaratılışını da unutmada, çürüyüp dağılmış kemikleri kim diriltir demede
- De ki: Onu ilk defa yapıp meydana getiren diriltir ve o, her çeşit yaratmayı bilir
- Öyle bir mabuttur ki size, yemyeşil ağaçtan ateş halketmiştir de ateşlerinizi onunla yakarsınız
- Gökleri ve yeryüzünü yaratanın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet ve o, her şeyi yaratan mabuttur, her şeyi bilir
- Emri, bir şeyin yaratılmasına taalluk eder, birşeyi yaratmayı dilerse ona ol der, hemen oluverir
- Yücedir, münezzehtir o mabut ki her şeyin tasarrufu ve tedbiri, onun elindedir ve hepiniz de dönüp onun tapısına varacaksınız