26.The Poets
- Ta sin mim
- Bunlardır gerçekle batılı açıklayan kitabın ayetleri
- Kendine kıyacaksın inanmıyorlar diye adeta
- Dileseydik gökten bir delil indirirdik onlara, onun karşısında başlarını eğerlerdi, kalakalırlardı
- Rahman katından, Kur'an'ın yeni bir ayeti indi mi, hemen yüz çevirirler ondan
- Gerçekten de yalanladılar, artık yakında alay ettikleri şeyin haberleri gelip çatacak onlara
- Bakmazlar mı yeryüzüne, nice güzelim nebatlar bitirdik çifterçifter orada
- Bunda bir delil var elbette ve çoğu inanmaz gene de
- Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir
- An o zamanı ki hani Rabbin, Musa'ya, git zalimler topluluğuna diye nida etmişti
- Firavun'un kavmine, hala mı çekinmeyecekler
- Musa, Rabbim demişti, gerçekten de beni yalanlarlar diye korkuyorum
- Gönlüm daralır, dilim açılmaz, sen Harun'u gönder
- Ve bir de onlara karşı suçum var, korkarım, öldürürler beni
- Rab, hayır dedi, ikiniz de, delillerimizle gidin, şüphe yok ki biz, sizinleyiz, her şeyi duyarız
- Firavun'un tapısına geldiler de biz dediler, şüphe yok ki alemlerin Rabbinin peygamberleriyiz
- İsrailoğullarını bizimle gönder
- Firavun, sen dedi, çocukken içimizde büyüyüp yetişmedin mi ve ömrünün nice yılını aramızda geçirmedin mi
- Ve o yaptığın işi de yaptın ve sen, nankörlerdensin
- Musa, o işi yaptım ama dedi, o vakit cahillerdendim
- Korktuğumdan da hemen kaçtım sizden, derken Rabbim bana peygamberlik verdi ve beni, peygamberler zümresine aldı
- Verdiğin nimeti başıma kakıyorsun ama bu da, İsrailoğullarını kendine kul edindiğinden meydana gelen bir şeydi
- Firavun, alemlerin Rabbi ne der ki dedi
- Musa, göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin Rabbi, dedi, iyice bilip anlıyorsanız
- Firavun, etrafındakilere, işitiyor musunuz? dedi
- Musa, sizin de Rabbinizdir dedi, sizden önce gelip geçen atalarınızın da Rabbi
- Firavun, gerçekten de dedi, size gönderilen peygamberiniz, mutlaka deli
- Musa, doğunun da Rabbidir dedi, batının da ve ikisi arasında bulunanların da düşünüp akıl ediyorsanız
- Firavun, eğer dedi, benden başka bir mabut kabul edersen seni mutlaka zindana atılmışlara katarım, hapsederim
- Musa, ya sana dedi, apaçık bir delil gösterirsem
- Firavun, doğru söyleyenlerdense hadi dedi, göster onu
- Musa, sopasını attı, sopa hemen apaçık görünen koca bir ejderha oldu
- Elini koynundan çıkardı, derhal bakanlara parıl parıl parlayan bembeyaz bir el göründü
- Firavun, yanındaki ileri gelenlere, gerçekten de dedi, bu, pek bilgili bir büyücü
- Sizi, büyüsüyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor, ne buyurursunuz şimdi
- Ona ve kardeşine bir zaman mühlet ver dediler ve şehirlere, büyücüleri toplayıp getirecek adamlar yolla da
- Adamakıllı bilgili bütün büyücüleri tapına getirsinler
- Muayyen bir günün muayyen bir zamanında büyücüler toplandı
- Halka da denildi ki siz de toplanıyor musunuz
- Umarız ki üst gelirlerse biz de büyücülere uyarız
- Derken büyücüler gelince Firavun'a üst gelirsek dediler, bize bir mükafat var mı
- Firavun, evet dedi, siz o zaman yakınlarımdan olursunuz
- Musa, onlara, atacağınız şeyleri atın dedi
- İplerini sopalarını attılar ve Firavun'un yüceliği hakkı için dediler, biz elbette üst olacağız
- Derken Musa da sopasını attı, sopa, hemen onların düzüp meydana getirdiği şeyleri yutmaya başladı
- Büyücüler, derhal secdeye kapandılar
- Alemlerin Rabbine inandık dediler
- Musa ve Harun'un Rabbine
- Firavun, size izin vermeden inandınız ha dedi, şüphe yok ki o, sizin büyüğünüz, büyüyü o öğretti size; şimdi anlarsınız siz, mutlaka ellerinizi, ayaklarınızı çaprazvari kestireceğim ve hepinizi de astıracağım
- Zararı yok dediler, şüphe yok ki biz, dönüp Rabbimize varacağız
- İlk inananlardan olduğumuz için umarız ki Rabbimiz hatalarımızı yarlıgar
- Ve Musa'ya, kullarımı geceleyin yola çıkar, şüphe yok ki ardınızdan gelecekler diye vahyettik
- Firavun, şehirlere asker toplayan adamlar yolladı
- Bunlar, hiç şüphe yok azlık bir topluluk
- Ve hiç şüphe yok ki gene de bizi kızdırmadalar
- Bizse onların şerrine karşı uyanık ve kuvvetli bir topluluğuz diye haberler gönderdi
- Derken onları bahçelerden, kaynaklardan sürüp çıkardık
- Ve definelerden ve güzelim yerlerden ettik
- Böyle işte ve oralara İsrailoğullarını mirasçı kıldık
- Firavun'a uyanlar, gün doğunca İsrailoğullarının artlarına düştüler
- İki topluluk da birbirini görünce Musa'nın arkadaşları dediler ki: Mutlaka bize yetişecekler
- Musa, hayır dedi, şüphe yok ki Rabbim bana yol gösterecek
- Derken Musa'ya, sopanı denize vur diye vahyettik. Vurunca deniz hemen yarıldı ve her parçası, koca bir dağa döndü
- Öbürlerini buraya yaklaştırdık
- Musa'yı ve onunla beraber bulunanların hepsini kurtardık
- Sonra öbürlerini sulara garkettik
- Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz
- Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir
- Onlara oku İbrahim'e ait haberi
- Hani atasına ve kavmine, neye tapıyorsunuz demişti
- Putlara tapıyoruz dediler ve onlara kulluk edip durmadayız
- Çağırdığınız vakit dedi, duyuyorlar mı
- Yahut size bir faydaları var mı, bir zarar veriyorlar mı
- Hayır dediler, atalarımızı böyle bulduk, böyle yapıyordu onlar
- Şimdi gördünüz mü dedi, neye kulluk ediyorsunuz
- Siz ve çok daha önce gelip geçen atalarınız
- Hiç şüphe yok ki artık, alemlerin Rabbinden başka onlar, bana düşman
- Âlemlerin Rabbi, öyle bir mabuttur ki beni yaratmıştır ve odur doğru yolu gösteren bana
- Ve öyle bir mabuttur ki beni doyurur ve suya kandırır
- Ve hastalandığım zaman o şifa verir bana
- Ve öyle bir mabuttur ki beni öldürür, sonra da diriltir
- Ve öyle bir mabuttur ki kıyamet gününde umarım, hatamı da yarlıgar
- Rabbim, bana peygamberlik ver ve beni temiz kişilere kat
- Sonra gelenler arasında da güzel bir adsan ver bana, doğrulukla andır beni
- Beni Naim cennetinin mirasçılarından et
- Atamı da yarlıga, şüphe yok o, sapıklardan
- Utandırma beni insanların dirilecekleri günde
- O günde ki ne mal fayda verir o gün, ne evlat
- Ancak Allah'a, şirkten ve şüpheden arınmış bir gönülle gelen faydalanır
- Ve cennet, o gün, çekinenlere yaklaştırılmıştır
- Ve cehennem, azgınlara gösterilmiş, meydana çıkarılmıştır
- Ve onlara, nerede kulluk ettikleriniz denilmiştir
- Allah'ı bırakıp da tapıyordunuz onlara, size yardım ediyorlar mı, yoksa kendilerine bir yardımda bulunuyorlar mı
- Hepsi de, birbiri üstüne, baş aşağı cehenneme atılmışlardır tapanlar da, tapılanlar da
- Ve İblis'in bütün ordusu da
- Orada birbirleriyle çekişerek derler ki
- Allah hakkı için gerçekten de biz, apaçık bir sapıklık içindeydik
- Sizi, alemlerin Rabbiyle bir tuttuğumuz zaman
- Bizi, ancak o mücrimler saptırdı
- Artık ne şefaatçilerden bir şefaatçi var bize
- Ne bir can dostu
- Ne olurdu bir kere daha dünyaya dönebilseydik de inananlardan olsaydık
- Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz
- Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir
- Nuh kavmi de peygamberleri yalanladı
- Hani, kardeşleri Nuh, onlara demişti ki: Hala mı çekinmezsiniz
- Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim
- Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana
- Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait
- Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana
- Dediler ki: Sana, aşağılık kişiler uymuş, biz de mi inanalım sana
- Nuh, benim onların yaptıklarına dair bir bilgim yok dedi
- Onların hesabı ancak Rabbime aittir eğer anlarsanız
- Ve ben, inananları kovamam
- Ben ancak, apaçık bir korkutucuyum
- Ey Nuh dediler, bu işten vazgeçmezsen seni mutlaka taşlarız
- Rabbim dedi, gerçekten de kavmim, yalanladı beni
- Sen, onlarla benim aramda hükmet ve beni de kurtar, inananlardan benimle beraber bulunanları da
- Derken onu da o dopdolu gemiyle kurtardık, onunla beraber bulunanları da
- Sonra da onlardan başka geri kalanları sulara garkettik
- Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz
- Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir
- Âd kavmi de peygamberleri yalanladı
- Hani , kardeşleri Hud, onlara demişti ki: Hala mı çekinmezsiniz
- Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim
- Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana
- Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait
- Siz, her yüksek tepede, ihtiyacınız olmayan bir yapı kurarak eğlenip durur musunuz
- Sağlam yapılar, kaleler yaparsınız da ebedi kalacağını mı umarsınız
- Tutup yakaladığınızı cebbarcasına mı yakalarsınız
- Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana
- Çekinin o mabuttan ki bildiğiniz nimetleri vererek yardım etti size
- Yardım etti size hayvanlar ve evlat vererek
- Ve bahçeler ve kaynaklar ihsan ederek
- Şüphe yok ki ben, o pek büyük günün azabı size gelip çatacak, ondan korkuyorum
- Bizce bir dediler, istersen öğüt ver bize, istersen öğüt verenlerden olma
- Bu, önce gelip geçenlerin uydurmalarından başka bir şey değil
- Ve biz, azaba uğratılmayacağız
- Derken onu yalanladılar, biz de onları helak ettik. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz
- Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir
- Semud kavmi de peygamberleri yalanladı
- Hani, kardeşleri Salih, onlara demişti ki: Hala mı çekinmezsiniz
- Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim
- Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana
- Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait
- Burada emin bir halde bırakılacak mısınız
- Bağlarda, kaynaklarda
- Ekinler içinde, tomurcukları nazik, yumuşak hurmalıklar yanında
- Ve büyük bir akılla, ustalıkla dağlarda evler yontmadasınız
- Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana
- Aşırı gidenlerin emrine uymayın
- o aşırı gidenler ki yeryüzünde bozgunculuk ederler de ıslah etmezler
- Sen dediler, ancak büyülenmiş kişilerdensin
- Bizim gibi bir insandan başka bir şey de değilsin sen. Doğru söyleyenlerdensen bir delil göster bize
- Bu dedi, dişi bir deve; su içme hakkı, bir gün onun, malum bir gün de su içme hakkı sizin
- Ve ona kötülükle dokunmayın, sonra pek büyük bir günün azabı, helak eder sizi
- Ayaklarını kesip öldürdüler onu da nadim oldular
- Azap, onları helak ediverdi. Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz
- Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir
- Lut kavmi de peygamberleri yalanladı
- Hani, kardeşleri Lut, onlara demişti ki: Hala mı çekinmezsiniz
- Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim
- Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana
- Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait
- Siz, insanlardan erkeklere yaklaşıyor da
- Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor musunuz? Hayır, siz, haddi aşmış bir topluluksunuz
- Ey Lut dediler, bu işten vazgeçmezsen seni mutlaka şehrimizden çıkarırız
- Şüphe yok ki dedi, ben, sizin yaptığınızdan nefret etmedeyim, onu kınamadayım
- Rabbim, beni de onların yaptıkları işin azabından kurtar, ailemi de
- Derken onu da kurtardık, bütün ailesini de
- Ancak bir kocakarı, geri kalanların içindeydi
- Sonra berikileri mahvettik
- Üstlerine öylesine bir yağmur yağdırdık ki, ne de kötüdür korkutulanlara yağdırılan yağmur
- Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz
- Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir
- Ashabı Eyke de peygamberleri yalanladı
- Hani Şuayb, onlara demişti ki: Hala mı çekinmezsiniz
- Şüphe yok ki ben, size emin bir peygamberim
- Artık Allah'tan çekinin ve itaat edin bana
- Ve ben, tebliğime karşılık bir mükafat istemem sizden, benim mükafatım, ancak alemlerin Rabbine ait
- Ölçeği tam ölçün, eksik ölçenlerden olmayın
- Doğru teraziyle tartın
- İnsanların haklarından hiçbir şeyi eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncu olmayın
- Çekinin o mabuttan ki sizi de yaratmıştır, önceki ümmetleri de
- Sen dediler, ancak büyülenmiş kişilerdensin
- Ve bizim gibi insandan başka bir şey de değilsin sen ve biz seni mutlaka yalancılardan sanmadayız
- Gökyüzünden parçalar düşür üstümüze eğer doğru söyleyenlerdensen
- Rabbim dedi, yaptığınız şeyi daha iyi bilir
- Derken onu yalanladılar da karanlık günün azabı helak etti onları; şüphe yok ki bu, o günün pek büyük bir azabıydı
- Şüphe yok ki bunda bir delil var, fakat halkın çoğu inanmaz
- Ve şüphe yok ki Rabbin, elbette üstündür, rahimdir
- Ve hiç şüphe yok ki Kur'an, alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir
- RuhülEmin indirmiştir onu
- Senin gönlüne, korkutanlardan olasın diye
- Apaçık Arapçayla
- Ve şüphe yok ki o hükümler, elbette önceki kitaplarda da var
- Onu, İsrailoğullarının bilginlerinin bilmesi de bir delil değil miydi onlara
- Kur'an'ı Arap olmayanlardan, Arapça bilmeyenlerden birisine indirseydik de
- Onlara okusaydı gene inanmazlardı
- Biz, böylece Kur'an'ı, mücrimlerin gönüllerine kadar işlettik
- Fakat elemli azabı görmedikçe inanmazlar ona
- Ansızın gelip çatar onlara ve onlar anlamazlar bile
- Derler ki: Bize mühlet verilir mi acaba
- Hala azabımızın çabucak gelmesini mi isterler
- Diyelim ki yıllarca onları yaşattık, geçindirdik de
- Sonra onlara vaadedilen azap geldi
- O yaşayıp geçinmeleri, onları herhangi bir suretle kurtarabilir mi ki
- Ve hiçbir şehri helak etmedik ki oraya, korkutucu peygamberler göndermeyelim de
- Öğüt vermesinler ve biz zulmetmeyiz hiç
- Ve onu Şeytanlar indirmedi
- Ve bu, onlara yakışmadığı gibi buna güçleri de yetmez
- Şüphe yok ki onlar, vahyi duymaktan uzaklaştırılmışlardır
- Sakın Allah'la beraber bir başka mabudu çağırma, yoksa azaba uğratılanlardan olursun
- Ve en yakın hısımlarını korkut
- İnananlardan sana uyanlara karşı kanadını indir, mütevazi ol
- Sana isyan ederlerse de de ki: Şüphe yok ki ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım
- Ve dayan üstün ve rahim mabuda
- Öylesine mabut ki namaza kalktığın zaman da seni görür
- Ve secde edenler arasında secde edişini de görür
- Şüphe yok ki o, her şeyi duyar, bilir
- Haber vereyim mi size, kime iner Şeytanlar
- Onlar, bütün yalancı ve suçlulara inerler
- Ve onlar da Şeytanlara kulak verirler ve Şeytanların çoğuysa yalancıdır
- Ve şairlere de akılsızlar ve ziyankarlar uyar
- Görmez misin ki hiç şüphe yok, onlar, her vadide sersemce dolaşıp dururlar
- Ve hiç şüphe yok ki onlar, yapmadıkları şeyleri söylerler
- Ancak inananlar ve iyi işlerde bulunanlar ve Allah'ı çok ananlar ve zulme uğradıktan sonra yardıma mazhar olanlar müstesna. Ve zulmedenler, yakında bileceklerdir halleri neye varacak ve nereye varıp gidecekler